Beşiktaş Mecmuası’ndan Buse Işık Arslanoğlu’na konuşan 26 yaşındaki ünlü futbolcunun soru-cevap biçimindeki röportajı şu biçimde:
– Öncelikle biraz çocukluğunuzdan başlamak istiyoruz. Futbola olan ilginizin sokakta oynadığınız arkadaşlarınızdan farklı bir noktada olduğunu nasıl fark ettiniz?
“Etrafımdaki arkadaşlarımdan daima daha uygundum fakat gerçek bir fark olduğunu düşündüğümde on üç yaşımdaydım. Daha öncesinde daima cümbüşüne futbol oynardım fakat kendimle ilgili ya da futbolla ilgili daha uygununu olabileceğimi ve olmak istediğimi o devirlerde fark ettim. Sonrasında da biraz daha futbola eğilmem gerektiğini düşündüm zira başkalarından daha âlâ olduğumu artık görebiliyordum. Kararı vermemin akabinde esasen süreç de başlamış oldu benim adıma.”
– Sırf futbol mesleğiniz odaklı değil de hayatınızı düşünecek olursanız, “Dönüm noktam” dediğiniz bir an var mı?
“On bir yaşında, evlat edinildiğim vakitler benim için hayatımın dönüm noktasıydı. Net bir an söyleyemem tahminen ancak o süreç hayatımı baştan sona değiştirdi. Hala içimde o çocuksu hislerin olduğunu da söyleyebilirim. Doğal ki bir şeyler değişti, büyüdüm ancak o hislerin da bir yerde hâlâ benimle birlikte olduğunu farkındayım. Şu an 26 yaşındayım, hala farklı şeyler deneyimliyorum, deneyim ediyorum ve bunun bir sonu yok. Hayat bir deneyimleme seyahati. Fakat değişim olarak spesifik bir süreçse sorunuz; yanıtı, muhakkak evlat edinildiğim periyottu.”
– Pekala, şayet o dönüm noktası olmasaydı; bugün Dele kim olurdu, nerede olurdu? Futbol, kendisinden yoksun kalır mıydı; yoksa bir uyanış gerçekleşirdi ve yeniden de burada olur muydu?
“Çok güç bir soru. Bu mevzu hakkında ben de daima düşünüyorum. O bahsettiğim durum, hayatımı baştan sona değiştiren bir şeydi. “Olmasaydı, ne kadar farklı bir hayat yaşardım sanki?” diye ben de kendime sıklıkla sorarım fakat şu an bulunduğum yerde olmak hayatım boyunca aslında daima amacım olmuştu. Herkesin yolu, bahtı farklıdır. Ben bunun yazılmış olduğuna inanıyorum. Benim inancıma nazaran; olması gerekenler, bir formda kesinlikle oluyor, olmuştur ve olacaktır. Haliyle yazılanı yaşıyorum diye düşünüyorum. “Uyanış olurdu” demem mümkün mü, bilmiyorum lakin hayatın beni götüreceği ve bana çizdiği yol, tekrar de bu olurdu diye kestirim ediyorum.”
“HAYAT BİR DENEYİMLEME VE DAİMA OLARAK ÖĞRENME YOLCULUĞU”
– Hayatı biraz daha akışında yaşadığını anlıyorum yanıttan. İnişlerin ve çıkışların düşünüldüğünde de rutinden sıkılan ve sürekliliğe aykırı bir yapın olduğunu kestirim ediyorum. O denli misindir, yoksa olması gereken yerde alınması gereken aksiyonu mu alırsın?
“Beni uzun müddettir tanıyan beşerler, yakınlarım; önemli olmam gerektiğinde önemli olduğumu ebediyen bilirler fakat hayat da genel prestijiyle deneyimlerden sabit elbette. İşler benim istediğim üzere gitmediğinde çok fazla negatif olmayı sevmiyorum, olumlu bakmaya çalışan bir tarafım vardır. Bu yüzden inişten çok çıkışa odaklanan bir imal var ki bu da kazandığım deneyimlerden biri zati. Dediğim üzere; hayat bir deneyimleme ve daima olarak öğrenme seyahati. Hayatı yaşarken bu iniş ve çıkışlardan bahsediyoruz fakat doğal ki farkında olmak gerekiyor; her çıkışın bir inişi de olabiliyor. Haliyle her şey istediğiniz üzere giderken de o duruma kendimizi çok fazla kaptırmamamız gerektiğini düşünüyorum. Biraz daha yere sağlam basmalıyız tahminen, hem inişlerde hem de çıkışlarda. Tadını kaçıracak kadar zevk almaya da gerek yok bence. Her şey olması gerektiği ve hissetmeniz gerektiği kadarda kaldığında, dengeyi sağlamak çok daha kolay ve mümkün oluyor. Bir de kendime karşı ebediyen dürüst davranırım. İnsanların vakit zaman değişmemi istediği noktalarda öncelikle kendime karşı dürüst oluyorum, kendi hissettiğim ve istediğim noktalara odaklanıyorum. Kendi istediğim üzere, olduğum Dele olmayı tercih ettim her vakit. İnsanların beni yönlendirmesinden fazla, kendim olmak ve bu türlü kalmak istiyorum sürekli.”
– Duygusal istikametiniz nasıl? Daha doğrusal çizgilerle ilerleyen bir karaktersiniz sanırım. İçsel bir yapınız mı var?
“Evet, insanların hissettiğim şeyleri anlamasını ve bilmesini çok istemediğim için çoklukla içimde yaşamayı tercih ediyorum fakat etrafımda düzgün beşerler da var elbette. Yakın dostlarım var. Duygusal manada paylaşma gereksinimim olduğunda onlarla da paylaşabiliyorum fakat onun dışında çok fazla dışa yansıtmayı sevmeyen bir karakterim. Doğrusal ilerlemeye çalışıyorum ve daha içe dönük bir yapıdayım.”
“TÜM ZORLUKLARI YAŞADIM VE YAPTIĞIM HER ŞEYDEN BEN KEYİF ALDIM YA DA ALMADIM. SONUCUNU DA BEN YAŞADIM”
– MK Dons’ta sergilediğiniz performansla birçok kulübün dikkatini çekmiştiniz. Çok erken bir yaşta da Premier Lig grubu Tottenham’a transferiniz gerçekleşti. O günkü Dele’nin hayalleri nelerdi?
“Her vakit hedeflerim ve hayallerim vardı. Benim zihnimde bu amaçların hiçbirisi de imkânsız üzere görünmüyordu bakacak olursanız. On dört yaşındayken de bana emsal sorular sorsaydınız, daima futbol içerikli yanıtlar verirdim ki etrafımda soran beşerler oluyordu ve cevaplarım çok değişkenlik göstermiyordu. Hayallerimin odak noktası hep futboldu. İngiltere Ulusal Grubu’nda oynamak, Premier Lig’de oynamak üzere durumlar… En başlara döndüğümüzde herkese çok mümkün üzere görünmeyen her şey aslında istediğim ve hayalini kurduğum durumlardı. Bu gayeler yolumu çizerken bana sürekli çok yardımcı oldu zira o gayelere giden yolda yürürken, önüme çıkan pürüzlerle de ona nazaran savaştım, uğraş ettim. Haliyle günün sonunda nerede olmak istediğimi daima biliyordum.”
– Hayatınız çok göz önündeydi. Küçük yaşlarınızdan itibaren isminizi duyduk, bununla da kalmayıp hayatınızın birçok detayına hakim olduk. Saha dışında kendinizi kısıtlanmış hissettiğiniz devirler kesinlikle olmuştur. Bunun tesiri neydi sizin üzerinizde? Kendimi sizin yerinize koyduğumda, sanırım yaşadığınız hayatı yaşamaya, her anımın göz önünde olmasına yürek edemezdim.
“Haklısın, bu hayatı bu derece göz önünde yaşamak, bildiğim ya da zannettiğimden daha zormuş aslında. Futbolculuk hayalleri kurarken, futbolun sadece futbol kısmını izliyordum. Futbolcuların sırf futbolculuklarını biliyordum. Özel hayatlarıyla ilgili hiçbir bilgim yoktu; münasebetiyle futbolcu olmak benim için sırf futbol oynamaktı. Onun getirisi olan ünlülük ve göz önünde olma hali ardından geldi ve ben bundan bir haberdim öncesinde. Bununla baş etmek de o devirler hakikaten hiç kolay olmadı benim için. Aslında az evvel konuştuğumuz şeye yine değineceğim; beşerler bana tekliflerde bulunduğunda, “Şunu yapmalısın, bunu yapmalısın” dediğinde, daima olmak istediğim insan olmaya çalıştım. Kendimi daha rahat tabir edebileceğim yolu takip etmeye çalıştım. Beşerler bu durumdan hoşnut kalmadılarsa da bu durumlardan ben etkilendim, ben tüm zorlukları yaşadım ve yaptığım her şeyden ben keyif aldım ya da almadım. Sonucunu da ben yaşadım. Şunu da öğrendim ki; ne yaparsanız yapın, herkesi memnun edemezsiniz. Bu bahis benim için değerli bir noktaydı. Beşerler beni ne kadar takdir ediyor ya da etmiyor; bu mevzuya da ne kadar takılıp, takılmamam gerektiğini bu süreç içinde öğrendim. Günün sonunda ben de bir beşerim. Kimseye gidip ne yapması ya da yapmaması gerektiğini söylemedim lakin ne yazık ki bana söyleyen çok fazla sayıda insan oldu. Yani, insanların bana baktığında gördüğü şey benim kendimi söz etme biçimimdir. Beğenip beğenmemek ise insanların kendi şahsi fikridir.”
– Biraz futbola dönelim istiyorum. Merkez orta saha konumundan sekiz numaraya evrildiniz lakin asıl farkı üçüncü bölgede yarattınız. İngilizlerin, “gölge forvet” diye tabir ettiği bir oyun yapısına sahipsiniz. O parlak devrinizde de saha içinde özgür bir oyun anlayışınız vardı. Kendinizi en rahat hissettiğiniz oyun sistemi nedir?
“Cevabı çok güç bir soru benim için. Altyapı eğitimini alırken santrfor olarak oynamaya başladım fakat o bölgede biraz yavaş bir gelişim gösteriyordum. Bu nedenle de forvetten defansif orta saha durumuna çektiler beni. Oradaki ikili uğraşlardan daha az etkileneceğim için bu bölgede daha yeterli bir performans sergileyebileceğimi düşündüler. Bu durumun da beni olumlu istikamette etkilediğini düşünüyorum zira bir atak futbolcusu mantalitesiyle o mevkide oynarken, yapmam gerekenleri ve almam gereken aksiyonları da bilerek oynuyordum. Tottenham’a gittiğimde Teknik Yöneticimiz Pochettino, beni forvet gerisi durumunda oynatmak istediğinde santrforun ne düşüneceğini varsayım etmeme yardımcı oldu altyapı deneyimlerim. Esasen o bölgeden başlayarak farklı durumları deneyimleme fırsatım olmuştu. Santrforun gerisinde oynarken, onun üzere düşündüğüm ve yapacağı koşuları, alacağı durumları da iddia edebildiğim için yarattığı boşlukları kıymetlendirmek benim için çok daha kolay oldu. Artta oluşan boşlukları tahlil edebilmek çok kolay oluyordu haliyle o bölgede alacağım aksiyonlar konusunda güzeldim. O periyotlar çok fazla skor yaptım, skor katkısında bulundum lakin altı ya da sekiz numara konumlarında oynarken de her vakit oynadığım futboldan çok keyif alıyordum. Ben futboldan keyif alıyorum. Bu yüzden hem savunma hem de atak yüklü oynarken her ikisinden de çok memnunum. Futbolda yetişirken de her iki duruma da adapte olarak yetiştiğim için saha içinde iki tarafta da çok keyif alıyorum. Maç esnasındaki oyun anlayışınız da doğal ki rakibe nazaran şekilleniyor biraz. Top ya sizde ya da rakipte daha fazla oluyor. Topun çoğunlukla bizde olduğu müsabakalar benim için ebediyen daha zevkli oluyor alışılmış. Ve ancak savunma yapmamız gereken bir müsabakada, doğal yeteneklerimle bunu da yapabileceğimi biliyorum. Sekiz ya da on; her ikisini de oynamaktan keyif alıyorum.”
– Başınız yukarda futbol oynama alışkanlığına sahipsiniz ve tüm futbolculuk özelliklerinizin yanında tahminen de bu saha içinde işinizi en çok kolaylaştıran etkenlerden biri. Oyunu çok kolay okuyabiliyorsunuz. Pekala, bunun size bir sorumluluk da getirdiğini düşünüyor musunuz?
“Evet, lakin sorumluluk almak benim için hiçbir periyotta sorun da olmadı. Kendi oyun stilim, bencil olmayan bir oyun tarzı esasen. Bir takviye, yardım gerekiyorsa şayet saha içinde, ben de orada olmak ve yardımcı olmak istiyorum elbette. Kaldı ki bu formda bir futbolcu olmak istiyorsanız, etrafınızda olanlara hâkim olmak zorundasınız lakin bir yandan da futbol, bir ekip oyunu. Bu yüzden maç içinde olan her şey rastgele kişisel bir durumun sonucunda olmaz; bir bütünün sonucunda gerçekleşir. Haliyle saha içindeki tüm grup arkadaşlarınızın başka ayrı sorumluluklar alması gerekir; sonucu uygun de olsa, berbat de olsa. Bu sorumluluk alma durumu da benim için hiçbir vakit bir sorun teşkil etmedi. Yapmam gereken ve severek yaptığım bir durum.”
– Ve doğal, “Tottenham’ın altın çocuğu!” Bir yandan da gelecek vaat eden futbolcular listesinde daima dorukta gördüğümüz isminiz. O parlak periyot ve genç yaşta elde ettiğiniz muvaffakiyetler size neler hissettiriyordu?
“Fazlasıyla heyecanlı hissediyordum. Nihayetinde çok gençtim. Saha içinde değil yalnızca, saha dışında da çok gençtim ve öğrenmem gereken, deneyimlemem gereken birçok şey vardı. Üstelik yalnızca bir futbolcu olarak değil, insan olarak da deneyim etmem gereken birçok şey vardı. Bu yüzden saha içinde ve saha dışında olan pek çok durumda göz önünde olmuştum o devirlerde ve ancak yeniden birebir süreç, benim bir insan olarak olgunlaşmamı ve büyümemi de sağlayan süreçti. Saha içinde bir futbolcu olarak da birçok şey öğrendim natürel ki. Bu öğrendiklerimi de beşerlerle ve genç futbolcularla paylaşıp, onlara da öğretmek ismine hayatımın birtakım noktalarında sürekli kullanıyorum. Lakin o devirler başarabileceklerim ya da mümkün olan şeyler benim için gerçekten sınırsızdı ve nitekim eğlenceli vakitlerdi da tıpkı vakitte.”
– Oyun tarzınızı hiç bilmeyen birine tek cümleyle anlatmak istesem, “Ronaldinho’nun gösterişli futbolu ve Gerrard’ın hiç pes etmeyen tarzının bir sentezi” derim. Pekala, sizin için biçiminize tesir ettiğini düşündüğünüz ya da şimdi küçük yaşlardan itibaren izlemekten keyif aldığınız isimler kimler?
“Teşekkür ederim, şahane bir soru bu benim için zira tam olarak bu iki isim. Bu mevki prestijiyle en büyük iki futbolcu benim için Ronaldinho ve Gerrard’dır. Steven Gerrard’ı bilhassa ulusal ekip özelinde izlemek de çok değişik bir histi kendi adıma. Muvaffakiyete aç, tutkulu bir futbolcuyu izlemek benim için çok büyük bir örnek teşkil ediyordu o periyotlarda. Ronaldinho’nun ise alanda kendini tabir etme ve betimleme formu apayrıydı. Oynarken, kendi karakterini de tanıyabiliyordunuz. Yalnızca futbolculuğunu yansıtmıyordu; hayata bakış açısını, saha dışındaki karakterini de gösteriyordu futbolseverlere. Bu iki isim gerçekten izlerken epeyce keyif aldığım ve her vakit örnek aldığım futbolculardı. Bu yüzden sizden bu yorumu duymuş olmak da beni ziyadesiyle keyifli etti.”
– En üst düzeye birlikte geldiğiniz isim Pochettino’ydu. Mesleğinizde özel olarak tesirli olduğunu düşündüğünüz bir teknik yönetici var mı?
“Profesyonel mesleğim manasında evet, muhakkak Pochettino’dur. Bana çok güvendi ve sırf kendisi değil olağan ki, tüm grubu için konuşuyorum, hepsi bana çok güvendiler. Kendimi istediğim üzere söz etmeme imkan sağladılar. Bir manada özgür kıldılar. Birebir vakitte bir profesyonel olmanın ne demek olduğunu ve ortadaki o ince çizgiyi de çok uygun biliyorlardı. Beni çok düzgün tanıyorlardı. Haliyle beni vakit zaman yanılgı yapmaktan da alıkoymadılar. Kusur yapmama da müsaade ettiler ve bunu saha içinde de saha dışında da yaptılar. Daha sonrasında da benimle sürekli konuşup, her deneyimimden kimi tecrübeler kazanmamı sağladılar. O periyotlar genç bir insandım ve bu durum o yaşlar için çok değerli bir şey. Futbol oynasanız da oynamasanız da, yaptığınız meslek ne olursa olsun, o genç beşere o biçimde dokunulması bana kalırsa çok değerli bir hareket. Aslında ana odak biraz da bu bahsettiklerim zira futbol, işin kolayıdır. Münasebetiyle bulunduğunuz yerde bu özgürlükle, bu öz inançla oynamak, bunun getirdiği muvaffakiyetleri taraftarlarla paylaşarak yaşamak çok özel hislerdi kendi adıma. Benim için Pochettino, çok kıymetli bir insandır.”
– Beşiktaş ile mutabakata vardıktan sonra teknik yönetici Valerien Ismael ile neler konuştunuz?
“Teknik yöneticimizle ortamızda gerçekten şahane bir diyalog geçti. Amaçlarımı ve isteklerimi ona aktarabilmek benim için çok değerliydi. Onun fikirlerinin de benimle örtüşüyor olması tıpkı derecede çok değerli elbette. Kendisiyle konuştuktan sonra da olmam gereken yerin Beşiktaş olduğu daha da netleşti zihnimde. Kaldı ki geldikten sonra da kendimi, konuştuğumuz üzere söz etmemi istedi. Bu da hayli pahalı bir durum doğal ki. Birebir vakitte ikimizin de gayeleri var ve bu da değerli bir ayrıntı. Geldiğimde gördüğümse; benim, ekibin ve teknik yöneticimizin zihinleri, istekleri çok örtüşüyor. Ben de buraya bir şeyler kazanmaya geldim elbette. Birebir vakitte buradaki insanlara da neler yapabileceğimi göstermeye geldim. En başından itibaren bana çok güvendi, o inancı hissetmek de benim için çok kıymetli.”
– Biraz da Dele’nin kendi anlatımıyla, saha dışındaki karakterini tanımak isteriz alışılmış ki… Dele’nin cümleleriyle, siz nasıl birisiniz?
“Çok sakin bir insanımdır, ziyadesiyle rahatımdır. Beşerler beni anlamayı biraz sıkıntı buluyor aslında, anlamakta zorlanırlar lakin çok da güç bir karakter değilimdir. Hayatın birçok anından keyif almaya çalışan bir imal var. İnsanın kendini anlatması bir epey zormuş lakin sanırım özümde bu türlü biriyim.”
– Oyun oynamayı çok sevdiğinizi de biliyoruz. Sizin üzere bundan çok keyif alan kimi futbolcular, mesleğini noktaladıktan sonra profesyonel olarak buna yönelebileceklerini de söylüyorlar. Sizin de aklınızda bu türlü bir opsiyon var mı, yoksa yalnızca keyif almak ismine mı oynuyorsunuz?
“Hayat ne getirecek asla bilemeyiz alışılmış ki. Bu sebeple direkt olarak bir karşılık veremiyorum bu soruya. Oyun oynamaktan çok keyif alıyorum. Çok ciddiye almıyorum aslında, çok düzgün bir hobi şu an için yalnızca. Profesyonel futbolculuk mesleğim başladıktan sonra beni rahatlatan ve üzerimdeki gerilimi alan bir kaçış oldu benim için bilgisayar oyunları lakin çok da tezli değilim sanırım bu bahiste. Bu yüzden çok bir şey söyleyemiyorum. Doğal gelişen bir yetenek oldu, bilhassa üzerine düşmedim. Lakin bu e-spor konusunu bir oldukça inceledim ve inceleyince, ne kadar değişik bir alan olduğunu ve e-spor oyuncularının da ne kadar güzel ve yetenekli olduklarını fark ettim. Profesyonel e-spor oyuncularının ne kadar uygun olduklarını göz önünde bulundurursam, ben o kadar âlâ değilim diye düşünüyorum. Haliyle kendimi o alana atmam biraz güç olabilir. Kendilerine ve yaptıklarına da çok büyük bir hürmet duyuyorum. Lakin bilgisayar oyunları oynamaktan harikulade bir zevk aldığımı da söyleyebilirim. Zihninizi canlı tutan da bir durum tıpkı vakitte bu faaliyet. Bunu arkadaşlarınızla online bir alanda yapıyorsanız, toplumsallaşma aracı da bir yandan. Lakin şu an için bu durumu profesyonel bir biçimde yapmayı düşünmüyorum açıkçası.”
– İkonikleşen gol sevincinizden de bahsetmek isteriz natürel. Manası neydi?
“Dünya Kupası devrinde grup arkadaşlarımdan birisi o hareketi göstermişti. Dünya Kupası bitti ve arkadaşlarımla kendi ortamızda o hareketi yaz boyunca tekrar etmeye devam ettik zira bazıları yapabiliyordu, bazıları yapamıyordu. Haliyle eğlenceli oluyordu. Sonrasında yaz bitti, bir maçta gol attım ve o hareketi yaptım. Akabinde ikonikleşti lakin benim için yalnızca arkadaşlarıma eğlenceli bir ileti üzereydi.”
– Ve sonra tüm dünya yapmaya başladık… Birinci birkaç seferde yapamadığım için de bir epey hırslandığımı hatırlıyorum bu ortada.
“Evet, tüm dünya yapmaya başladı hakikaten. Birinci değilsin inan ki. O devir toplumsal medya üzerinden de etrafımdaki başka insanlardan da birçok ileti alıyordum, “Nasıl yapıyorsun, bize de öğret, çok sıkıntı bu hareket” halinde. Bana kalırsa taktiğini fark ettiğinde çok sıkıntı değil lakin evet, yapamayanlar da hâlâ var.”
– Biraz da Beşiktaş’a dönelim istiyoruz… Mesleği için yeni bir kıvılcım arayan isimler ismine daima çok hakikat bir adres oldu kulübümüz. Formamızı giydiğiniz iki müsabakada da performansınızı keyifle izledik. Beşiktaş’a neler katmak istiyorsunuz? Kulübümüzle ilgili geleceğe dönük maksatlarınız var mı?
“Şampiyonluk! Buraya gelmeden evvel, Beşiktaş’ın benim için ne derece şahane bir deneyim olacağını varsayım etmiyordum. Geldiğimden beri burada gördüğüm bu sevgiyi ne varsayım etmiştim ne de hayal etmiştim. Bu da bana çok mana tabir ediyor. Bu sevginin karşılığında kendimi rahat hissedebileceğim ve vermek istediğim tek geri dönüş taraftarlara bir şampiyonluk armağan etmek olacaktır. Fakat bu formda bunun karşılığını verebilmiş hissederim. Şampiyonluk haricindeki rastgele bir ihtimal de benim için gayeye ulaşılmış bir durum olarak kalmayacak zihnimde. Bu yüzden mutlaka şampiyon olmak istiyorum ve haliyle güç geçeceğini bilmeme karşın tüm dönemi harikulade bir merakla deneyimlemek istiyorum.”
“BU SEVGİNİN KARŞILIĞINDA VERMEK İSTEDİĞİM TEK GERİ DÖNÜŞ ŞAMPİYONLUK!”
– Teklif aldığınızda birinci kanılarınız neler oldu? Beşiktaş ile ilgili merak ettiğiniz birinci ögeler nelerdi?
“Çok şey öğrendim. Tutku, istek, istek, bağlılık… Her şeyden evvel de insanların tutkusu dikkatimi çeken unsurlardandı. Bu bahsettiğim durum da benim için hayal edebileceğim birçok şeyin ötesinde. İngiltere’de büyümek, orada oynamak, orada yetişmiş olmak… Premier Lig’deyken zihniyetiniz büsbütün farklı lakin oradan çıkıp bu türlü bir atmosferin içine girmek, bu tutku ve arzuyu görmek benim için hem farklı bir deneyim hem de birçok mana söz eden, hayal edemeyeceğim kadar kıymetli bir ayrıntı. Beşiktaş taraftarlarındaki tutku, bana apayrı hisler hissettiriyor ve karşılığını verebilmem ismine içimdeki dürtüyü uyandırıyor.”
– Transfer sürecinde taraftarlarımızın aldığı değişik aksiyonlar dikkat çekiyor çoklukla. Örneğin, Weghorst’un konutuna Türk yemekleri göndermişlerdi. Sizin transfer süreciniz süratli gelişmiş olsa da açıklama yapılana kadar taraftarlarımız bir oldukça heyecanlıydı. Sizi şaşırtan emsal durumlar yaşandı mı o süreçte?
“Hayır, lakin benim transfer sürecim sizin de söylediğiniz üzere biraz süratli gelişti ve haliyle o denli bir durum deneyim etmedim. Lakin süreç yavaş ilerleseydi eminim beni çok şaşırtacak aksiyonlar alırlardı. Beşiktaş’a gelme ihtimali doğduğu andan, işin gerçekleşmesi ortasında geçen mühlet çok süratli oldu fakat havaalanına indiğim ve taraftarların beni karşılamasını gördüğüm an, benim için çok farklıydı gerçekten. Sanırım, gece iki buçuktu saat ve o saatte o denli bir şey asla beklemiyordum itiraf etmem gerekirse. Epeyce şaşırtan ve çokça keyifli eden bir deneyim oldu kendi adıma.”
– Türkiye Harika Ligi, Beşiktaş ve taraftarlarımızla ilgili bu kısa müddet içinde birinci izlenimleriniz neler oldu?
“Beni şaşırtan çok fazla öge var. Kulüplerin birbirleri ortasındaki o rekabetçi ortam çok dikkat cazibeli. Şu ana kadar gördüğüm her grubun ve taraftarın kulübüne olan tutkusu ve bağlılığından bahsediyorum alışılmış. Şimdiye kadar gördüğüm, gerçekten saygıyı hak eden bir futbolseverlik hâkim burada. Bilhassa kendi kulübümüz Beşiktaş üzerinden de konuşacak olursak, kısa müddet içinde gördüğüm bu ilgi ve alaka, taraftarlarımızın tutkusu ve yaklaşımı gerçekten muazzam. Bu deneyim birçok futbolcunun gelmeden evvel hayal edebileceği şeylerin çok ötesinde bir durum. Kusursuz bir grubumuz var bu ortada. Öteki uygun gruplar da var ve vardır da elbette lakin sıkıntı bir dönem olacağı aslında malum. Ligin yarışmacı ve rekabetçi durumu da bu yüzden ortaya çıkıyor. Sonuç olarak şu ana kadar gözlemlediğim ve edindiğim deneyimler daima olumlu sürüyor. Dediğim üzere, sıkıntı olacak lakin heyecanla da bekliyorum şampiyon olmayı.”
– Son olarak Beşiktaşlı taraftarlarımıza vermek istediğiniz bildiriler nelerdir?
“Tecrübe etmeme ve deneyimlememe katkı verdikleri her şey için teşekkür ederim. Ben de onlara bunun karşılığında yüzde yüz yirmiyle katkı vermek istiyorum. En kıymetli gayem, onlar için elimden gelenin fazlasını yapmak olacak. Alanda olduğumuz her an onların da bir şeylerden zevk almasını istiyorum ve lütfen alsınlar da zira ben o denli yapıyorum. Şimdiye kadar yaptıkları her şey için tekrar tekrar teşekkürler. Daima birlikte şampiyonluğa ulaşmamız ismine elimden gelenin fazlasını yapacağımdan yana hiçbir kuşkuları olmasın lütfen.”